HSBC'nin kurum içi bir blog hazırladığını geçtiğimiz pazar Hürriyet almadığım için Murat Buyurgan'ın yazısıyla öğrendim. Gazetede çıkan yazıya ise buradan ulaşabilirsiniz.
Blog sadece HSBC çalışanlarına açıkmış, en azından internetteki versiyonunda blog için herhangi bir ekran görüntüsü olmadığı için tasarım hakkında bir şey diyemiyorum. Aslında yazıda blogun varlığından başka bir şeyden söz edilmemiş denebilir. Blogların içeriği hakkında daha fazla bilgi verilseydi daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Murat Bey yazısında "Sadece kurum içine açık, yazıların ve yorumların kimler tarafından yazıldığı takip edilen bir blog’da nasıl bir risk olabilir ki?" diyerek çok doğru bir tespit yapmış.
Yazıda otokontrolün kendiliğinden oluştuğu belirtilmiş. Bir banka çalışanı olarak istifa etmeye karar vermediyse veya zaten yeni bir iş bulmadıysa kim orada cesaret edip kontrolsüz cümleler kullanabilir ki?
Blogun çalışanlar arası etkileşime katkısının sadece nevizadede toplanmak olmadığını umuyorum zira sadece kurum içine açık bir bloğun nevizadede toplanmak için oluşturulmadığı aşikardır. Örneğin yazıda bankaya yönelik eleştirilerin de geldiği belirtilmiş. Bu eleştiriler bir çok firmada bulunana ama kullanıldığı tartışılan öneri sistemlerinin yerini alabilir. Bunun için etkin bir sistemin oluşturulması ve banka çalışanları tarafından eleştirilerin özgürce -hatta bence kimi zaman sınırları zorlayarak- tartışılması gerekir. Bankayı en iyi bilen çalışanlar, blogları sayesinde strateji geliştirmede etkin olan yöneticilere önemli ipuçları sağlayabilirler.
En son olarak değinmek istediğim konu ise HSBC İletişim Grup Başkanı Ömer Kayalıoğlu'nun açıklaması. Ömer Bey şöyle demiş:
"Blog ilk açıldığında, insanlar işi gücü bırakır bununla oynar, dediler. Sadece öğlen açık olsun, saatleri kısıtlayalım, önerisi geldi. Böyle bakarsanız insanların çay kahve molası vermeleri de işten çalınmış zaman olarak görülür. Ben blogda harcanan zamanı, kültür için yapılmış bir yatırım olarak görüyorum. Benim için çok önemli bir şey. İnsanların günde 1-2 defa açık alana girmesi benim kültürüme bir katkıdır, katiyen işten çalınan zaman değildir."
Blogların bir oyun alanı olarak değerlendirilebilmesi bile Türkiye'de halen "Bizim web sitemiz var zaten bloga ne gerek var" düşüncesinin yaygınlığının bir kanıtıdır. Ömer Bey'in kurum kültürüne katkı vurgusu çok yerinde. Zamanla blogların gerek kurum kültürüne gerek kurum imajına olan katkıları Türkiye'de de firmalar tarafından anlaşılacak ve yoğun olarak kullanılmaya başlanacaktır. Hatta kurumsal blogların bir patlama halinde gündemimize adeta yeni icatmışçasına firmalar tarafından oturtulacağını iddia edebilirim.
HSBC'yi kurum içi de olsa blogların önemini kavradığı için tebrik ediyor en kısa sürede herkese açık bloglarını görmek dileğiyle yazımı bitiriyorum.
Düzenleme (15.08.2007): Murat Buyurgan'ın bugünkü yazısında risk konusuyla ilgili projeyi hazırlayan ajanstan Murat Kalaora'nın görüşlerini belirtmiş, ben yine de gerekli bloglama politikasının oluşturulmasıyla faydanın riskten daha fazla olabileceğini düşünüyorum. Murat Bey aynı zamanda blogdan da bir ekran görüntüsü vermiş. Tasarım gayet güzel olmuş, sade ve aynı zamanda neşeli, beğendim:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder